Makroprolaktin

MAKRO- PROLAKTİN

Prolaktin 198 aminoasitten oluşan polipeptit yapıda bir hormondur. Prolaktin insan serumunda 3 farklı formda bulunmaktadır. Bu formlar L- prolaktin, B- prolaktin ve BB- prolaktindir. L-prolaktin little prolaktin demektir; bu form 23 kDa ile en küçük prolaktin formudur; genel populasyonda en sık bulunan form bu formdur. B prolaktin ise big prolaktin olup, 50 kDa büyüklüğündedir. BB prolaktin ise big big prolaktin olup, 150 kDa büyüklüğünde olan prolaktin formudur.

Prolaktin ön hipofizde yer alan asidofilik laktotrop hücrelerde sentezlenmektedir. Ön hipofizden prolaktin sekresyonu hipotalamustaki noro-endokrin nöronlar bunlar arasında da arcuat nükleuslardan salınan dopamin nöronları ile kontrol edilir. İlginç bir kontrol mekanizması diğer hipofiz hormonlarından farklı olarak prolaktinin salınımı inhibisyonla kontrol edilir.

Prolaktinin birçok fonksiyonu yanında en önemlisi memedeki süt bezlerinden süt salgısıdır. Prolaktinin yeni bulunan bir etkisi de ilişki sırasında haz alımını baskılayıcı özelliğidir; ilişkide artan prolaktin erkeği refrakter perioda yöneltmektedir.

Hiperprolaktinemi prolaktin aşırı sekresyonu sonucunda ortaya çıkan hipotalamo-hipofizer sistemin en yaygın endokrin bulgusudur. Hiperprolaktinemi gebelik dışında ilaçlar, hipotiroidi aşırı fiziksel aktivite, stres ve ağrı gibi fizyolojik ve patolojik durumlarda gözlenmektedir.

Hiperprolaktineminin en yaygın patolojik nedeni prolaktinomadır. Prolaktinomalı hastalar, klasik olarak başta yüksek prolaktinin GnRH’yı inhibe etmesi sonucu amenore, meme süt bezlerinin uyarılması sonucu galaktore ve prolaktinomanın diğer bulguları olan östrojen eksikliği bulgusu olarak osteopeni ve hafif androjen dominansı nedeniyle hirsutizm ile başvurmaktadırlar.

Bazı vakalarda laboratuar testlerinde prolaktin yüksekliği saptanmakta fakat hiperprolaktinemi ve prolaktinomalarda gözlenen klasik semptom ve bulgular görülmemekte ya da belli belirsiz görülmektedir. Bu hastalarda adenom bulgusuna radyolojik tetkiklerde rastlanmadığı görülmektedir. Bu olgular idiopatik hiperprolaktinemi olarak değerlendirilmiştir.

 

Yine akromegalide prolaktin artışı sık eşlik eden bir bulgu iken galaktore bu olguların ancak % 10’unda görülmesinin yanı sıra ilaca bağlı hiperprolaktinemilerde de galaktore olmadığı klinik gözlemler arasındadır.

 

Prolaktin artışına rağmen bazı olgularda galaktore ve diğer hiperprolaktinemi bulguları her zaman neden gözlenmemektedir?

İşte bu sorunun yanıtlarından biri MAKROPROLAKTİN kavramıdır.

Makroprolaktinin hiperprolaktinemili hastalardaki sıklığı bilinmemektedir. Ancak bu konuda yapılan çalışmalarda % 10- 26 oranında olduğu öngörülmektedir. Artık hiperprolaktinemilerde ‘makroprolaktinemi’ teriminin ayrıca yer edineceği ve bu konudaki çalışmalarla daha farklı bilgilere ulaşılabileceği de öngörüler arasındadır.

Prolaktinin bu makromoleküler formunun aminoasit zincirinin dimerizasyonu, polimerizasyonu veya prolaktinin IgG antikorları ile kompleks oluşturması sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Yapılan çalışmalarda makroprolaktinemili hastaların serumlarında anti-prolaktin antikorlarının tespit edildiği ve bu IgG antikorların düşük reseptör afinitesine sahip olduğu gösterilmiştir. Bu formun biyolojik aktivitesi düşüktür. Bunun nedeni ise bu kompleksin kapiller membrandan geçip prolaktin reseptörlerine ulaşmasının güç olmasıdır. Bu nedenle de hiperprolaktinemi semptom ve bulguları gözlenmez.

Makroprolaktin monomerik prolaktine göre kandan çok daha yavaş temizlenir. Bu nedenle immuno-assay yöntemi hatalı yüksek sonuçlar vermektedir.

Makroprolaktin tayini hipofiz adenomu için gereksiz pahalı radyolojik tetkiklere girişmeyi önlemesi bakımından önemlidir. Hatta makroprolaktinemi olmadığı halde gereksiz opere olan olgular dahi bildirilmektedir.

Hafif prolaktin yüksekliklerinde makroprolaktin düzeyi tayini akla gelmelidir.

Hiperprolaktinemili hastalarda ilk bakılması gerektiği önerilmektedir.

Hiperprolaktinemilerde tarama amaçlı makroprolaktin düzeyi tayini için PEG (polietilen glikol) ile çöktürme işlemi çabuk sonuç veren bir yöntem olup, öneriler arasında yer almaktadır. % 60 üzerinde ise monomerik prolaktindir; % 40 altında ise makroprolaktindir. % 30 – 40 arası ise hangi formun baskın olduğu jel filtrasyon kromatografisi ile tayin edilmelidir.

 

ÖZETLE

Makroprolaktin

Prolaktinin en büyük alt grubudur.

% 10 – 26 oranında gözlenebilmektedir.

Renal klirensi zayıftır.

Beniğn bir durum olup idiopatik olarak nitelendirilen olgularda da temel prolaktini oluşturur; bu olgularda tedavi gerektirmez.

Bazı olgularda prolaktin artışına rağmen amenore ve galaktore’nin neden ortaya çıkmadığı açıklamaktadır.

Doç.Dr. Mehmet Sait BUĞDACI